Kimi zaman dedikodunun olumsuz bir davranış biçimi olduğunu söylesek de neredeyse hepimiz yapıyoruz. Çok az insan dedikodu yaptığını kabul ediyor, hatta bazılarımız bunu çok seviyor. Dedikoduyu hepimizin sık sık yaptığı bir alışkanlık olarak tanımladığımızda, elbette bir yararının olup olmadığı da merak konusu oluyor.
Dedikodu için akla takılan sorular ise şöyle;
Dedikodu yapmak bazı ihtiyaçlarımızı karşılıyor mu?
Hayatta kalma becerisi mi?
Başkaları hakkındaki hikayeler veya spekülasyonlar yaymamız bizim için iyi mi yoksa kötü mü?
Başkalarının dedikodusunu yaparsak suçlu hissetmeli miyiz?
Bütün bu soruların cevabı dedikodunun başkalarına zarar verip vermediğiyle ilgili.
Dedikodu her zaman kötü bir davranış olarak görülmüyor. Aslında sosyalleşmenin yollarından biri olduğu söyleniyor. Bir başkası hakkında sansasyonel ya da mahrem konuşmalar yapmak, başkalarının özel hayatlarını ortalığa saçmak olduğunda dedikodunun oldukça zararlı bir alışkanlığa dönüştüğü bir gerçek. Diğer yandan zararsız dedikodular ise sosyalleşmeye, bakış açısı geliştirmeye ve fikir edinmeye yarıyor.
Neden dedikodu yapıyoruz?
İnsanlar diğer insanlar hakkında konuşmayı sever. Etkileşimlerin çoğunun içinde bir yerlerde mutlaka dedikodu vardır. Araştırmacılar, dedikodunun küçük gruplardaki insanları sosyal zekaya adapte olmaya ve sofistike bir yaşam tarzı kazanmaya zorlayabileceğini teorize ediyorlar.
Bir sosyalleşme aracı olarak bakıldığında zararsız dedikodu oldukça yararlı ve öğretici olabilir.
Arkadaşlarımızla bağ kurmamıza yardımcı olur.
Dedikodu yapma – konuşma, dinleme, sırları ve hikayeleri paylaşma – bizi birbirimize bağlar. Ayrıca dostluklar ve farklı grup kimlikleri oluşturmamıza yardımcı olur. Kadınların erkeklerden daha çok “dedikodu” etiketini taşımasına rağmen, aslında her iki cinsiyet de eşit gusto ile bu alışkanlığa katılır.
Araştırmalar hepimizin rakiplerimizle ilgili kötü haberleri veya arkadaşlarımızla ilgili iyi haberleri duymaya ve aktarmaya hevesli olduğumuzu göstermiştir. Erkeklerin dedikoduları sadece romantik partnerleriyle paylaşması daha olasıdır, kadınlar ise hem sevgilileri hem de arkadaşlarıyla dedikoduyu fısıldaşır.
Hem erkekler hem de kadınlar kendi cinsiyetlerinden insanlar hakkında konuşmayı ve duymayı tercih ediyor gibi görünür.
Bize dersler verir.
Birçoğumuz hikayelerle daha iyi ilişki kurarız ve dedikodu bir tür hikaye anlatımı, kişiler arası bir iletişimdir. Ama “Bir zamanlar” yerine, “Duydun mu?” diye cümleye başlarız. Anlatılan hikayeleri duyarak ve paylaşarak çevremizdekilerin sosyal normlarını ve kurallarını öğreniriz. Belirli durumlarda nasıl davranacağımızı veya nasıl davranmamayı öğreniriz.
Bizi aynı hizada tutar.
Dedikodu aslında bir grubun normlarından ve değerlerinden sapanlara karşı bir tür caydırıcılık veya ceza olabilir. Kötü bir dedikodu nedeniyle olumsuz dedikodu yapan veya dışlanmış olan kişi olmak zordur, bu yüzden sosyal baskı bizi içinde bulunduğumuz gruptan çok uzaklara sapmamızı engeller. Olumlu dedikodu bir grupta bulunan insanlar arasında işbirliğini teşvik edebilir.
Olumsuz dedikodulara karışmadan önce…
Çok fazla baskı elbette kötü bir şey olabilir ve dedikodunun büyük yıkıcı güçleri vardır. Bazen insanlar dedikoduyu başkalarına zarar vermek pahasına kendi bencil çıkarları için kullanırlar. İnce sosyal ipuçları düşmanlığa veya manipülasyona dönüşebilir, öfke, utanç ve kızgınlığı hızla tetikleyebilir. İşte bu yüzden dedikodu başkası hakkındaki bir sırrı umuma açmak, birilerinin yüz kızartıcı anıları hakkında fikir yürütmek ya da zarar veren bir eyleme dönüştürmek şeklinde olmamalıdır. Bu noktada belki empati yapmak işe yarayabilir. Biri hakkında duyduğunuz mahrem bir bilgiyi diğerleriyle paylaşmadan önce kendinize sorun; ‘Benim hakkımda böyle bir dedikodu ağızdan ağıza yayılsaydı, kendimi nasıl hissederdim?’
Sevgiyle,
Sevgim Çöloğlu
Yoruma kapalı.