“Dikkatinizi tamamen kendiniz ilgilendiren şeylere odaklayın ve başkalarına ait olanların onların sorunu olduğu, hiçbirisinin size ait olmadığı konusunda net olun.” ~ Epictetus

 Dramaya bağımlı mısınız? Belki farkında değilsinizdir ama çoğu insan gibi siz de başkalarının sorumluluklarını üstlenirken, aslında kendi hayatınızda dramaya bağımlılık geliştirmişsinizdir.

Drama üçgenindeki sınırlar çok incedir ve normalmiş gibi görünebilir. Fakat yaşamın akışında daha akılcı bir yol vardır. Drama üçgeninin her köşesindeki roller, kurban, kurtarıcı ve zulümdür. Her biri kolayca bir diğerine dönüşebilir ve hepimizin bir favorisi vardır. Bu, genellikle çocuklukta en sık üstlendiğimiz roldür. Ancak çoğumuz duruma bağlı olarak üçünde de oldukça iyiyizdir.


Örneğin kişisel favorisi kurtarıcı olanlar,

Başkalarının ihtiyacı olmadığında dahi onlar için çözüm yolu üreten, kendinden başka herkesin hayatını kolaylaştıran, neredeyse tüm sorumlulukları görev bilen bireylerdir. Genellikle ailelerde en büyük çocuklar kurtarıcı kimliğini benimser. Akıllı ve uslu durması öğütlenen, erken yaşlarda taşıyamayacağı sorumlulukları yüklenen çocuklar kurtarıcı rolünü yerine getirirken, aynı zamanda kurbandır.

Çünkü onlar başkalarının yardımına koşarken kendi ihtiyaçlarını öteler. Bu da kronik strese neden olur. Güçlü, güvenilir ve ‘Gerekli’ olmaya çabalarken kendini unutan kurtarıcılar çoktan kurban rolünü de üstlenmiştir.


Kurban rolüne girdiğinde kendileri için üzülen kurtarıcılar,

Kimsenin onları takdir etmeyişinden ve üzerine yapışan görevler yüzünden kızgın ve kırgın hissederler.

Bütün bu hisler ise etraflarındaki diğer insanlarla kendilerini kolayca bir tartışmanın içinde bulmalarına neden olur.  Drama üçgenindeki son rol devreye girmiştir;

Zulüm!

Drama üçgeninin rolden role nasıl değiştiğini görüyor musunuz?

İçsel olarak her bir rolün getirileri olduğunu düşünebilirsiniz. Kurban olmak belki size kendinizi iyi hissettirebilir. Eylemleriniz ve sonuçları için sorumluluk almanız gerekmez, çünkü onlar için her zaman suçlayacak başka birini bulabilirsiniz. Genellikle insanlar size yardım ederler ve hayatın tüm zorluklarını sizin yerinize üstlenirler (Kurtarıcılar).

Bir zalim olmak, (Zulüm) doğrudan kendi ihtiyaçlarını karşılama yetisini hiç öğrenememiş biri için güçlü hissettirebilir. Fakat yaşamak için bir hayli yorucu bir yoldur. Tüm roller içinde kaygı barındırır ve hayatımızda “kontrol etmeyi” öğrendiğimiz yollardan kaynaklanmaktadır. Drama içimizdeki enerjiyi tüketir ve başkaları ile sağlıksız ilişkiler kurmamıza yol açar. Gerçek sevgi, huzur ve mutluluk için hayatımızda çok az yer bırakır.


Peki, neredeyse
tanıdığımız herkes bu oyunu oynuyorken drama üçgeninden nasıl uzaklaşacağız?

İlk adım, oyunun, nasıl çalıştığının ve en sık hangi rolleri oynadığınızın farkında olmaktır. Çocukken hangi rolü oynadın? Ailenizdeki diğer kişilerin oynadığı rolleri tanımlayabilir misiniz? Hala onları oynuyorlar mı?

Kurtarıcı’nın rolü, kabul edilmesi en kolay yol olabilir. Çünkü aslında yüzeyde övgüye değerdir. Ancak bu gerçek bir hayırseverlik değildir. Başkalarının hayatını kontrol etmek ve başkasının sorunlarını çözmeye çalışmak, dolayısıyla kendi hayatınızı ihmal etmekle ilgilidir.

Mağdur olmaya alışkınsanız, kendinizi sık sık suçlanacak birisini veya kendi dışınızda bir şey ararken bulursunuz. (Aslında, tüm rollerin ayırt edici özelliği, dikkatinizin genellikle dışa doğru yönlendirilmesidir.)

Son olarak, hiç kimse bir Zalim olduğunu kabul etmeyi sevmese de, işler yanlış gittiğinde öfkeli haliniz ortalığı yıkıp geçiyorsa, muhtemelen bu rolde çalışıyorsunuzdur. Gerçekte, öfke sadece altta yatan korku, utanç ve güçsüzlük için bir maskedir. Ne yazık ki, yetişkin zalimler genellikle çocuk olarak mağdurdur. Drama üçgeninde iyiler ve kötüler yoktur – herkes kaybeder.

Kendi rolünüzün farkına vardıktan sonra, oyunu tanımak ve nihayetinde oyundan çıkmak çok daha kolay hale gelir. Drama üçgeni tamamen başkalarının hayatlarında olmakla ilgili olduğundan, bunun dışına çıkmayı ve kendi hayatında kalmayı gerektirir!


Bu konuda size yardımcı olan şey “Bütünsel bölge” denen bir kavramdır.

Çevrenizde bir daire hayal edin; Bu daire sizin yaşamınızı temsil eder (gerçek sorumluluk). Çevrenizdeki alanda, hem kendiniz hem de başkaları ile yüzde 100 dürüst olmaktan sorumlusunuzdur. Bu, kendi duygularınızı ve ihtiyaçlarınızı kabul etmek ve onurlandırmak ile başkalarının kendilerinden sorumlu olmasını sağlamak anlamına gelir.

Aynı zamanda kendi eylemleriniz ve sonuçları için sorumluluk almak ile başkalarının da aynısını yapmasına izin vermek anlamına gelir. Bu, hem kendinize hem de başkalarına karşı kuralcı olmayı gerektirebilir. Bir süre etarınızdaki insanlar bu halinizden hoşnutsuz olabilir. Çünkü siz kendi hayatınızı önceliğiniz yapmışsınızdır!

Birbirine bağlılık (esas olarak drama üçgeni ile tanımlanan şey) bir sistemdir. Çalışması için birden fazla oyuncu gerekir, bu nedenle insanları devre dışı bıraktığınızda muhtemelen şaşkın, kızgın veya üzgün olurlar. Ama siz kendi dinamiklerinizi belirlemekte yükümlüsünüzdür. Bütünsel bölgenizi kurduğunuzda yaşam sizin için çok daha kolay bir hale gelir.


Sizden istenen herhangi bir yardımda kendinize sorun;

Bu benim işim mi?

Anneniz kavga eden kardeşlerinizin arasını düzeltmenizi isteyebilir.

En yakın arkadaşınız sık sık çıktığı haftasonu seyahatlerinde çocuğunu size bırakabilir.

Oğlunuz/kızınız bütün gün oyun oynadıktan sonra yetiştirmesi gereken ödevlerinde sizden yardım isteyebilir.

Örnekler sonsuzdur. Şimdiye kadar memnuniyetle kabul ettiğiniz ama kendinize ayıracağınız vakitlerinizden çaldığınız her sorumluluğu kibarca reddetmek sizi bütünsel alana çeker. Başlarda suçluluk hissedebilirsiniz. Fakat karşınızdaki kişilere size yükledikleri durumların kendi sorumlulukları olduğunu hatırlatabilirsiniz. Bu da sizi mağdur olma bilincinden çıkarır. Aynı zamanda zorundalıkların altında ezilirken başkalarına zalimce davranmaktan kurtulursunuz.

Sevgiyle,

Sevgim Çöloğlu

Yazar

“Yazarak anlatmak, konuşmak gibi değil. Yazılan her anlatı kendi içinde ölümsüzleşiyor. Çünkü kağıda dökülen her kelimenin büyülü bir yanı var. Okuyanın hayatına dokunmak, ruhuna iyi gelmek, yaşamın iyiliğini ve güzelliğini çoğaltıyor.” sözleriyle yazmanın gücünü tarif eden Sevgim Çöloğlu, NLP, Access Bars, Theta Healing, EFT Therapy konularında uzman ve kariyerini genel yayın yönetmeni olarak sürdürüyor.

Yoruma kapalı.

Pin It