Merhabalar, sizinle şöyle kültürümüzde de yer edinmiş buhurdanlıkların tarihine kısaca bir bakalım.

Arapçadaki ‘bahür’ kelimesinden türemiştir, aynı zamanda Araplar ‘micmere (ateşlik)’ adını da vermişlerdir.

Tam olarak kim veya hangi uygarlık tarafından bulunduğu bilinmemekte ve tartışma konusudur. Bazı kaynaklarda ve Tevrat kitabında Rab tarafından Musa peygambere tarifi verildiğine inanılıyordu. Akasya ağacından yapılmış ve altınla kaplanmış olan buhurdanlık. Süleyman peygamber tarafından muhafazaya alınıp Mescid-i Aksa’ya koydurulmuştur.

Tarihte ise M.Ö. IV. Yıl önce Mezopotamya’da Tanrılar için ruhunu temizlemek amacıyla kullanılmıştır. İlk başlarda yanan ateşe atılırken yağlar ve ağaç kabukları sonrasında mangal şeklini andıran buhurdanlıklar yapılmıştır.

Yakın Doğu’da ve eski Mısır’da kutsal ayinler ve törenlerde kullanılmıştır. Sonrasında sosyal yaşamda kullanılmaya başlamıştır. İlk kullanım amacı Paganlarda Tanrı’ya sunulan kurbanların ruhlarını temizlemekti. Kötü ruhları uzaklaştırmak için yakılır melekler ve iyi ruhları davet ederlerdi.  Paganlarda gelenek haline gelmişti bu durum.

Eski Türkler Şamanlarda ise; buhurdanlığı metafizik ile birleştirip kehanet ve dualarının Tanrı’ya daha çabuk iletildiği ulaşırken de buhurdanlığın dumanıyla enerjisinin temizlendiğine inanılırdı. Şaman kahinler, loş ve sessiz bölgeler yaratıp kehanetleri belirlemek ve görmek içinde ruhlarını temizlemek ve yenilemek amacıyla da buhurdanlık kullanırlarmış.

Eski Yunanlılar ve Bizanslılar da ise ‘asma buhurdanlık’ kullanımı yaygındı. Ellerinde tuttukları zincirlerin altında yuvarlak üstü delikli bir buhurdanlık bulunur ve bununla evlerini, tapınaklarını kötü ruhtan arındırdıklarına inanılırdı. Bu din adamlarında daha yaygındı. Her ayin ve kutsama öncesi kiliselerde buhurdanlık yakılır; binanın dört köşesine götürülür ve sonrasında merkezde yanmaya devam etmesi sağlanırdı.

Uzakdoğu ve Çin’de ise buhurdanlık olayı daha çok oyma işçiliğini de geliştirmiştir. Sosyal yaşamda ve tapınaklarda kullanılan buhurdanlık ejder şeklinde olup ağzından ve burnundan duman çıkacak şekilde oyma işçiliği ile yapılırmış.

Büyük Selçuklu döneminde Çin’de görülen buhurdanlık bizim saraylarımızda da yerini aldı tabi ki. En görkemlilerinden biri ise Büyük Selçuklu dönemindeki 70 cm yüksekliğinde yırtıcı hayvan görünümlü ve tüm vücudunda işleme bulunan buhurdanlıktır.

Osmanlı’da büyük bir yeri ve önemi bulunmaktadır. Saraylarda Türk kahvesi ve lokum ile beraber misafiri karşılamak amacıyla buhurdan yakılırdı. Aynı zamanda din adamlarımız dua sırasında başuçlarında buhurdan yakıp odalarını ve mabetlerini temizlerlerdi. Dua ve koruma muskalarının temizlenmesi enerjisinin artması amacıyla da buhurdanlık kullanılırdı.

Osmanlı tarihinde pirinç bakırla yaldızlanıp; gümüş ve altınla kaplanan buhurdanlıklar aynı zamanda kıymetli taşlarla da süsleniliyordu.

Osmanlı döneminde kullanılan buhurdanlık malzemelerine göz atacak olursak eğer şunları görebiliriz;  kasnı, anika, sedir ağacı, aloe vera, tarçın ağacı, hint sümbülü, safran, kurutulmuş limon kabuğu, ladin, şeker kamışı, çöven tohumu, balzam, reçine, tavşan kulağı gibi bitkiler ağaç dalları ile kırmız gibi bazı böcek türlerinin kokulu toprakla harmanlanıp kullanıldığı bilinir. Bu bitkiler hem toz, hem kabuk, hem çubuk, hem de yağı şeklinde kullanılmıştır.

Zaman içinde değişen kültürlerle buhurdanlık ortamın kokusunu değiştirme ve güzelleştirmek için kullanılmaya başlanmıştır. Aynı zamanda meditasyon ve çakra temizlemede de kullanılan buhurdanlık hala kıymetli bir şekilde kullanılıyor.

Tarihte kullanılan buhurdaklıkların bir kısmı müzelerimizde sergilenmektedir. Aynı zamanda eski dönem tablolarında küçük ayrıtılar olarak bulunmaktadırlar. Hafif bir göz gezdirmeyle yeniden keşfedebilirsiniz.

Teşekkürler..

Yoruma kapalı.

Pin It