Renkler insanlar var olduğu sürece var olmaya devam edecektir. Dünya renklerle donatılmış bir hazinedir.
İlk sanatçılar 40.000 yıl önce ilk pigment ve boyaları insanlığa sunmuşlardır. Toprak, hayvansal yağ, kömür, kireç gibi doğal materyaller kullanılarak eld edilen boyalarla beş renk içeren bir renk paleti ortaya çıkardı. Bunlar; kırmızı, sarı, kahverengi, siyah ve beyazdı.
Mağara tasvirlerinden Rönesans’a on binlerce yıldır hayatın bir parçası olan boya ve renklerin çeşitliliği günümüzde inanılmaz boyutlara ulaştı. Beş renkli mütevazi bir renk paleti ile çıkılan bu yolda artık sayısız renk ve farklı tonlarla devam ediliyor.
Her zamanki gibi renklerin farklı anlam ve durumlarda toplumsal ilişkileri düzenleyen bir unsur olduğu söylenmektedir. Toplumsal hayat için rengin, görse etkileme gücü ile birleşerek iletişimde insanlara yeni anlatı yolları sağlamıştır.
İlkel insanlar insan vücudunu kanından dolayı kırmızı, aklını sarı, ruhunu ise göğe benzeyen yüceliğinden dolayı mavi olarak betimlemiş ve resmetmişlerdir. İnsanlar renklere hayal güçleri nispetinde sembolik anlamlar yüklemişlerdir. Doğayı ve nesneleri bu şekilde açıklamaya çalışmışlardır.
Eski çağ filozofları rengin doğayı, görme, ışık, algılama konuları üzerine tartışmışlar ve temel renklerin ateş, hava, toprak ve su ögelerinin biçimleri olduğunu söylemişlerdir.
Rönesans dönemi sanatçısı Leonardo da Vinci sarının toprağa, kırmızının ateşe, mavinin havaya ve yeşilin suya ait olduğu düşüncesini benimsemiştir.
Eski Mısırlıların renklerin tedavi edici yönünü açığa vurmuşlardır. Mısır tapınaklarında hastalıkların çeşidine göre farklı renkteki ışıklar kullanılarak tedavi sağladıkları bilinmektedir.
Hun Hakanı orduyu at renklerine göre düzenlediği ifade edilmektedir. Doğuya mavi, batıya beyaz, güneye al, kuzeye kara atlar ile saldırırmış. Dört rengin ortasında ise Şamanizm anlayışından kalan dünyanın merkezinin rengi olan sarı atla kalırmış.
Renklerde algılama ve yorumlama kültürlere ve döneme göre değişip farklı anlamlar kazanır.
Beyaz; İslam geleneğinde ışığın, parlaklığın rengi iken Hristiyanlarda inancı, Afrika da ölümün simgesi olarak görülür. Batı kültürlerine her kadının beyaz giymesi saflığın simgesiyken Çin ve Japonya da ölüm ve hastalığı, Avusturalya, Yeni Zelenda ve ABD de ise mutluluğu temsil eder.
Mavi; Doğu Asya ve İsveç’te soğuk ve kötü, İran’da ölüm, Hindistan’da saflık, Hollanda’da sıcaklık anlamlarına gelmektedir. Belçika ve Hollanda da kadın rengi mavi iken İsveç ve ABD ‘de erkek rengidir.
Yeşil; Malezya’da hastalık, tehlike iken Belçika’da kıskançlık, Japonya’da sevgi ve güveni temsil eder.
Kırmızı; Nijerya ve Almanya’da şansızlık, Danimarka ve Arjantin’de şansı, Çin, Kore ve Japonya’da aşk, Hindistan’da hırsı temsil eder.
Sarı; ABD’de sıcaklıkken Fransa’da sadakatsizlik Rusya’da kıskançlık, Çin’de hükümdarlıkla ilişkilidir. Brezilya’da ise sarı ve mor renkleri üzüntüyü temsil eder.
Mor; Çin ve Güney Kore’de sevginin rengi, Meksika’da öfke ve kıskançlık, Japonya’da günah ve lüksü ifade eder.
İslam dininde kutsal renk yeşil iken Hristiyanlıkta kırmızıdır. Renkler toplumların din, kültür ve inanç dünyasında farklı anlamlar taşımaktadır.
Geçmişten günümüze her alanda renklerle insan zihni ve fikirleri etkilemeye müsaittir. Bilinçli ya da bilinçsiz olmak ise bizlerin elinde.
Sevgiler.
Yoruma kapalı.