Bugünkü yazımda en büyük zevkim ve tutkum olan vintage’dan bahsetmek istiyorum.
Vintage akımı son yıllarda popüler bir hal aldı. Özellikle sosyal medya platformlarında vintage modasını yansıtan fotoğraflar sık sık yer alıyor… Peki, kimi zaman ‘Retro’ ile karıştırılan ‘Vintage’ nedir?
İşte retro ve vintage arasındaki çarpıcı farklar;

Türkçe karşılığı bağ bozumu olan VİNTAGE, geçmiş döneme ait tek ve özel parça ya da koleksiyonlar için kullanılan bir terimdir. Vintage antika kadar eski olmamakla birlikte, birkaç on yıllık giyim, kuşam, araba, aksesuar gibi modadan nasibini alan eski ürünler için kullanılan bir sıfattır. Fakat eski görünümlü her parça vintage kapsamında değerlendirilemez. Bir ürünün vintage kabul edilebilmesi için o ürünün belli bir döneme ait olması gerekir. Örneğin;  1930’ların, 40’ların,  50’lerin, 60’ların, 70’lerin ya da 80’lerin ruhunu yansıtan bir ürünü vintage olarak tanımlayabiliriz.

Vintage, ‘Geçmişin modasına ait’ anlamına gelen genel bir tanım iken, retro ‘Geriye doğru’ anlamına gelen bir ön ektir ve ‘Moda dünyasında geçmişe ait gibi’ anlamında kullanılan bir sıfattır. Aslında vintage görünümlü yeni ürünler de retro olarak tarif edilir ve bunlara vintage denemez. Özetle, vintage kavramı gerçekten eski ürünler için, retro ise sadece ‘Eski gibi görünen yeni ürünler’ için kullanılır. Vintage’dan bahsetmişken, vintage aksesuarlarla dekore edilmiş şahane bir mekânı da anlatmak isterim.

JUKEBOX Culture;(cafe)

Birçok kuşağın oluşturduğu kültürlerin bir arada kullanılmış halini bulabileceğiniz bambaşka bir mekân olan JukeBox, konseptli ile asıl kaynağı geçmişin ikonik objeleri olan ve son dönemin trend akımlarını yakalayan keyifli bir yer. İçinde endüstriyel dokunuşların, sanatsal çalışmaların, antikaların, vintage – retro ürünlerin bir arada kullanıldığı, ancak bütün bu objeler ile misafirlerini boğmadan kendi içine alan, şehrin en farklı mekânlarından biri. Lezzetli yemekler yerken bu muhteşem ambiyansta kaybolmak, adeta JukeBox’da olmak demek…

Mekânın sahibi Ozan Bey ve Eşi Özge Hanım güzel kafelerinin hikâyelerini anlatırken sanki zaman tünellinde kayboluyoruz. Aslında her şey WURLİTZER marka bir müzik kutusunun gökkuşağı enerjisini yansıtması. Ama içinde sadece müzik yok, baktığınız ve dokunduğunuz her objede çevresini kuşatmış yaşanmışlıklar, eskiye olan özlem, ilk tanışma durumu, anımsama hali, düşüncelerinizi başka bir boyuta taşıyan bir birikim kısacası JUKE BOX kafenin bize hissettirdikleri.

Ben ilk defa JukeBox kafeyi ziyaret ettiğimde adeta büyülendim diyebilirim. Oldukça büyük olan ve şehrin ortasında yer alan lokasyonu, son derece trend bir imaj vermesiyle, içeri girip gezdikçe şaşkınlığım ve hayranlığım arttı. Sanki bir zaman tüneline girmiş gibiydim. 40’lar, 50’ler, 60’lar, 70’ler arasında kendimi Paris, Berlin ya da Brugge’de hissetim. Şahane vintage objelerin içinde sanki o dönemde yaşayan bir kafede kahve içip kitabımı okuyordum. Bu mekânın benim gibi bir vintage tutkununa hissettirdiği şahane duygulardı bunlar…

Gezmeye başladım. Üst katta bulunan long table sandalyeler 1950’li yıllarda Fransız liselerinde kullanılan orijinal sandalyelerdi ve Paris’den alınmıştı. Fotoğraf makineleri, abajurlar ve avizeler 60’lara ait parçalardı. Eski tabelalar orijinal haliyle 70’lere ait İstanbul tabelalarıydı. Alt kattaki kamyonet ise, 53 modelin revize edilmiş haliydi. BMW motosiklet 62 model ve yenilenmişti. Bütün bu gizemli eşyaların içinde orijinal haliyle bir fayton bulunmaktaydı.

Tüm bu şahane vintage objeler ve aksesuarlar, yıllar içerisinde büyük bir aşk ve sabırla İstanbul’un çeşitli vintage dükkanlarından, Paris ve Hollanda’daki vintage fuarlardan, her seyahatte Berlin, Cannes ve Brugge’de gidilen vintage dükkan ve antika pazarlardan toplanılmış ve biriktirilmiş, aynı zamanda hikâyeleri olan objeler. Her objenin ayrı bir hikâyesi, ayrı bir dönemi var ve JukeBox’da gezdikçe adeta bu dönemlere dalıyor gibi oldum.

Mekânın farklı ambiyansı ve vintage objelerle ince ince dekore edilmiş ruhu beni çok etkiledi. Sanki burası sadece şahane lezzetlerin  ve güzel kahve kokularının olduğu bir kafe değildi. Burası adeta tarihte bir geziydi benim için.

Benim sizler için not aldıklarım;
Hamburgerleri çok tercih ediliyor, son derece lezzetli olduğunu söyleyebilirim.
Benim gibi tatlıya zaafı olanlar için kesinlikle San Sebastian cake denenmeli.
Çalışma saatlerinin sabah 07.30 – akşam 01.00’a kadar olması çok cazip ve değişik saatlerde çalışan iş kesimi için büyük bir fırsat.
Benim gibi ‘Vintage Aşkı’ nı ruhunda barındıranlar için hikâyesi olan vintage objelerle dekore edilmiş şık bir kafede lezzetli yemekler yerken, adeta zaman tünellinde gezmek olağanüstü. En önemlisi de bu olsa gerek…
Dekor üç ayda bir yeni gelen vintage objelerle değişiyor.
Bu da sizi her seferinde büyük bir aşk ve merakla JukeBox’a sürüklüyor; ‘Acaba nasıl bir obje, nasıl bir hikâye ile karşılaşacağım bu sefer?’ diye. Bende heyecan uyandıran bir durum oldu.

Mekânın sahipleri Sevgili Özge Tümer ve Eşi Ozan Tümer İstanbul’da son derece modern ve trend bir mekân yaratırken, konuklarını lezzetli yemekler ve kaliteli sunumlar ile tarihte sanatsal bir geziye çıkarıyorlar. Her yeri vintage objelerle süslü o bu harika mekânı, yolu ve kalbi vintage’dan geçmiş herkesin mutlaka görmesini ve buraya uğrayıp zaman tünelinde kaybolmasını dilerim.

Ozan Bey’e 17 yıllık yöneticilik hayatını bir kenara bırakıp, en büyük tutkusu vintage objelerle dekore edilmiş, şahane lezzetlerin olduğu bir mekân yaratıp, ben ve benim gibi vintage tutkunlarını mutlu ettiği için çok teşekkür ederim. Ayrıca hem Özge Hanım’a, hem eşi Ozan Bey’e ve tüm JukeBox ailesine beni misafir ettikleri için teşekkür ederim.

Yolu sanattan tarihten ve vintage’dan geçen herkesin bu mekana uğramasını tavsiye ederim.

Başka bir yazımda yine sanat, tarih, vintage ve dönem konuşmak arzusuyla…

Sevgiler
Azra Yenibayrak.

Adres; Cemal Sahir Sokak
No 26/28
Profilo avm karşısı
Vale hizmeti bulunmakta

Yoruma kapalı.

Pin It