Karadeniz Turu Notlarım;
Sal Yaylası. (Kahvaltı ettiğimiz) 2070m.
Palovit Şelalesi
Amlakit Yaylası/  Yüksekliği 2050m.
Palovit Yaylası/ 2338m.
Samistal Yaylası/ 2630m.
Yukarı Kavrun Yaylası /2350m.
Aşağı Kavrun Yaylası/2020m.

 

Ağustos ayının sonlarına geldiğimiz dönemde, 30 Ağustos’la birlikte hem Atatürk’ün Trabzon’daki köşkünü görmek, hem de Rize’nin 11 ilçesinden biri olan Çamlıhemşin’i gezmek için ailece yola çıktık. Çocuklarla beraber ilk defa böyle bir gezi düzenlediğimiz için çok heyecanlıydık. Bol bol yeşilliğe doyacaktık.

Trabzon uçağında yolculuğumuz başladı. Uçaktan inince arabamızı kiraladık ve yola koyulduk. 30 Ağustos sabahı ilk görevimiz Atamızın evini ziyaret etmek oldu. Hemen ardından Rize’ye doğru yola çıktık. Trazon – Çamlıhemşin arası 1 saat 56 dakika. Doğanın güzelliklerini hayranlıkla dolu gözlerle seyrederken,  yeşile olan özlemimi gidermeye başlamanın huzuru vardı içimde.

Çamlıhemşin doğal güzelliği ve tarihi yapıları bir arada barındıran bir belde. Konaklamak için Fırtına Deresi’nin yanıbaşında olan bungalovlardan birini seçtik. @fugabungalov yeni açılmıştı. Gerçekten çok beğendim. Tertemiz ve huzur vericiydi. Otelimize yerleşince çok daha rahatladık. Doğanın içinde olmak, huzuru, sükuneti hissetmek ve derenin hafif akan sesini dinlemek hepimize çok iyi geldi. Şehrin kalabalığından uzakta bambaşka bir dünyada gibiydik. Bu muhteşem beldede zaman geçirmek için kaldığımız üç gün hızlıca geçti.  Fakat özellikle belirtmek isterim, bu güzellikleri görmek, tanımak, doğaya dair pek çok şeyi fark etmek ve sindirmek için kesinlikle bir hafta gerektiğine inanıyorum.

Üç günde nereler gittiğimizi soracak olursanız eğer; turumuza Seçkin Bey’le başladık. Lakabı ‘’Pastacı’’ olan rehberimiz Seçkin Bey, aslında bir pasta ustası. Rehberliği ise daha çok insan tanımak ve doğduğu yerleri başkalarına da anlatmak hoşuna gittiği için yapıyor. Ailesinin soyağacına bakıldığında yüzde doksanı pastacı. Ben de bu sayede Çamlıhemşin pastacılarının eskiden beri süregelen hikâyelerini ilk ağızdan dinlemiş oldum. Meğer bu meslek 19.yüzyılda Rusya’ya giden Karadenizli gurbetçiler sayesinde ülkemize ulaşmış. 1800’lü yıllarda Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyan çıkarınca, padişah isyanı bastırmak için Rusya’dan yardım istemiş. Bu sayede Ruslarla yakınlaşma başlamış. Rus Çarı Doğu Karadeniz kapılarını açmış. Böyle olunca da oraya gidenler hamur ve pastacılık öğrenip, bu konuda uzmanlaşmışlar. Çamlıhemşin’e geri döndüklerinde öğrendikleri bütün detaylar Türkiye’deki büyük şehirlere yayılmış ve pastacılık gelişmeye başlamış.

Bu minik bilgiden sonra turumuza devam edelim.

Güne sabah 07.00’de Sal Yaylası’nda (Sal düzlük demekmiş) muhteşem bir köy kahvaltısı ile başladık. Bize bu nefis kahvaltıyı hazırlayan Kadir Abi’nin ağzından askerlik öykülerini, öğretmen eşi ile tanışmasını, çobanlığa başlamasını keyifle dinledik. Bu güzel ailenin ürettiklerini gelenlerle paylaşmasıyla @pilunccayevi hayata geçmiş. Bizler burada taptaze sütten yapılan, tarifi onlarda saklı olağanüstü lezzetli sütlacı yiyen şanslılardanız. Gidip yediğinizde ne demek istediğimi anlayacaksınız. Bungalovları da çok sevimli. Özenle yapılmış ve tertemiz. Tadı damağımızda kalan harika kahvaltıdan sonra Palovit Yaylası’na geçtik. Tüm yaylaları mutlaka görün buraya gelince, hepsi birbirinden güzel. Bulutlarla yeşil doğanın dansını izleyin, hayran kalacaksınız.

Palovit Şelalesi’ne geldiğimizde, Kaçkar Dağları’nın Milli Park içindeki en yüksek şelalelerinden biri olduğunu gördük. Şelaleye giderken yolumuzun üstündeki Zil Kalesi’nin yanında durmamazlık edemedik. Yeşillerin içinde gizlenmiş tarihi görmemek mümkün değildi. Palovit Şelalesi’ne geldiğinizde insan seline sakın şaşırmayın, biz şaşırdık! Belli ki doğanın güzelliği ve huzuru insanları ister istemez buraya çekiyor. Ancak bu olağanüstü görüntüyü seyretmek yerine selfie yarışı yapmayı tercih edenlerin çokluğuna inanamayacaksınız, ama günümüz gerçeği bu maalesef…

Amlakit Yaylası’na doğru giderken yolun patika denilecek kadar zorlu olduğunu gördük ama yine de pes etmedik. Neredeyse ‘survivor’ niteliğinde yol aldık. Yaylaya vardığımızda Ufuk Pansiyon’da çay molası verdik. Yine bir aile pansiyonuydu. Manzara öyle güzel, hava o kadar temizdi ki, çocukları çayıra bıraktık. Yaklaşık bir saat yeşilliklerin içinde koşup, oynadılar, enerjilerini boşalttılar. Onları seyrederken çocukluğumda bahçede oynarken ne kadar keyif aldığımı düşündüm. Şimdiki çocuklar bu konuda bizim kadar şanslı değil ne yazık ki…

Oradan Samistal Yaylası’na geçtik. Dağın zirvesindeki bulut denizlerini görmek şahaneydi. Yukarı Kavran Yaylası’nda zorlu yollara rağmen bol bol fotoğraf çekip, doğanın keyfine vardık. Gün sonunda nefis Karadeniz yemekleriyle (yanında tabii ki mide ilacıyla) kendimizden geçtik. Odamızda yorgunluktan nasıl uyuduğumuzu bilemedik diyebilirim.

Fuga’da başka bir muhteşem kahvaltı sonrası yine yola koyulduk. Çinçiva’ya çıktık tabii. Hatta Çinçiva Cafe’de kahvemizi içerken Fırtına Deresi’nin manzarasıyla kendimizden geçtik. Buradaki Zua Kafe ve Peri Dükkânı da mutlaka uğranması gereken yerlerden.

Ayder ve Gito yaylalarına çok fazla turistik olduğu için uğramamayı tercih ettik. Sakinlik ve huzur ön plandaydı bu gezimizde. Gidemediğim yaylalarda aklım kaldı elbette. En kısa zamanda yarım kalan turumu tamamlamayı düşünüyorum. Bu yöreler özellikle Eylül-Ekim aylarında muhteşem olurmuş.

Bu arada yaylalara rahatça çıkmak istiyorsanız ve bir rehberden yardım almayacaksanız, araç tipiniz pikap tarzı, 4×4 olmalı. Yoksa yürümeniz gerekiyor. Gelirken yağmurluk ve yağmur çizmesi almayı unutmayın sakın…

Craft beer elit seitan exercitation, photo booth et 8-bit kale chips proident chillwave deep v laborum. Aliquip veniam delectusSHANE DOE

Yoruma kapalı.

Pin It