Kategori

Kültür ve Sanat

Kategori

Meditasyon yapmak binlerce yıldır uygulanan bir yöntemdir. Meditasyon, başlangıçta yaşamın kutsal ve mistik güçlerinin anlaşılmasını derinleştirmeye yardımcı olmaktı. Günümüzde meditasyon genellikle rahatlama ve stresi azaltmak için kullanılıyor. Dolayısıyla, bir tür zihin-beden tamamlayıcı tıp olarak kabul edilmektedir. Meditasyon, derin bir rahatlama durumu ve sakin bir zihin yaratmaktadır.

Bu sırasıda, dikkatinizi odaklayın ve zihninizi dolduran ve strese neden olabilecek karmakarışık düşünce akışını ortadan kaldırırsınız. Bu süreç, fiziksel ve duygusal refahın artmasıyla sonuçlanmaktadır.

Meditasyon Yapmak Ne Sağlar?

Bu faaliyeti yapmak size hem duygusal iyiliğinize hem de genel sağlığınıza fayda sağlayabilecek bir sakinlik, huzur ve denge hissi verebilir. Bu faydalar meditasyon seansınız bittiğinde bitmez. Dolayısıyla, sizi gün boyunca daha sakin bir şekilde taşımanıza yardımcı olabilir ve belirli tıbbi durumların semptomlarını yönetmenize yardımcı olmaktadır.

Meditasyon yaptığınızda, her gün oluşan ve stresinize katkıda bulunan aşırı bilgi birikimini ortadan kaldırabilirsiniz Dolayısıyla meditasyonun duygusal faydaları şunları içermektedir:

  • Stresli durumlara yeni bir bakış açısı kazanmak
  • Stresinizi yönetmek için beceriler geliştirmek
  • Öz farkındalığı artırmak
  • Şimdiye odaklanmak
  • Olumsuz duyguları azaltmak
  • Artan hayal gücü ve yaratıcılık
  • Sabır ve hoşgörüyü artırmak
  • Meditasyon ve hastalık

Meditasyon, özellikle stresle daha da kötüleşebilecek bir tıbbi durumunuz varsa da yararlı olabilir. Dolayısıyla üyüyen bilimsel araştırmalar meditasyonun sağlığa faydalarını desteklerken, bazı araştırmacılar meditasyonun olası faydaları hakkında henüz bir sonuç çıkarmanın mümkün olmadığına inanıyor. Dolayısıyla bazı araştırmalar meditasyonun insanlara aşağıdaki gibi durumların semptomlarını yönetmesine yardımcı olabileceğini öne sürüyor.

  • Kaygı
  • Astım
  • Kanser
  • Kronik ağrı
  • Depresyon
  • Kalp hastalığı
  • Yüksek tansiyon
  • Huzursuz bağırsak sendromu
  • Uyku problemleri
  • Gerilim baş ağrıları

Meditasyon Türleri

Meditasyon, rahat bir varoluş durumuna giden birçok yolu ifade eden genel bir terimdir. Bu doğrultuda Meditasyon bileşenlerine sahip birçok meditasyon ve gevşeme tekniği vardır. Hepsi iç huzura ulaşmak için aynı hedefi paylaşıyor.

Meditasyon yapmanın yolları şunları içerir.

Rehberli meditasyon. Bazen rehberli imgeleme veya görselleştirme olarak adlandırılmaktadır. Dolayısıyla meditasyon yöntemiyle rahatlatıcı bulduğunuz yerlerin veya durumların zihinsel görüntülerini oluşturursunuz.

Kokular, görüntüler, sesler ve dokular gibi mümkün olduğunca çok duyuyu kullanmaya çalışıyorsunuz. Bu süreçte bir rehber veya öğretmen tarafından yönlendirilebilirsiniz.

Mantra meditasyonu. Bu tür meditasyonda, dikkat dağıtıcı düşünceleri önlemek için sakinleştirici bir kelimeyi, düşünceyi veya ifadeyi sessizce tekrarlarsınız.

Farkındalık meditasyonu. Bu tür meditasyon, dikkatli olmaya veya mevcut anda yaşamanın farkındalığına ve kabulüne sahip olmaya dayanmaktadır.

Minimalist tasarım kısa ilgi süreleri ve sürekli dikkat dağınıklığı çağımızda, tasarımcılar mümkün olduğunca kısa ve öz bir şekilde iletişim kurmaya izin veren teknikler kullanmak zorundadır. Minimalizmin işe yaradığı yer burasıdır. Bu yazıda minimalizmin kökenlerini, web tasarımındaki rolünü ve nasıl uygulanacağını tartışacağız.

Tasarım iletişimdir. Yazarlar mesajı iletmek için kelimeleri kullanırlar ve tasarımcılar, tasarımcılar da aynı şeyi yapmak için kelimeleri ve görselleri kullanır. Bu kısa ilgi süreleri ve sürekli dikkat dağınıklığı çağında, tasarımcılar mümkün olduğunca kısa ve öz bir şekilde iletişim kurmaya izin veren teknikler kullanmak zorunda. Ve bu teknik minimalizmdir. Akıllıca uygulandığında minimalizm, tasarımcıların kullanıcı yolculuklarını sezgisel ve amaca yönelik hale getirmesine yardımcı olur.

Minimalist Tasarım Kısa Tarihi

Minimalist tasarım dijital tasarımda yeni bir trend olsa da, minimalizmin temel fikirleri çok daha uzun süredir var. ‘Minimalist tasarım’ dediğimiz şeyin kökleri geleneksel Japon kültüründe bulunabilir. Japon kültürü, denge ve sadeliğe değer verir. Japon mimarisi, iç tasarım, sanat ve grafik tasarımı uzun süredir minimalist yönleri kullanıyor.Geleneksel bir Japon kapısı olan torii, mimaride denge ve sadeliğin mükemmel bir örneğidir.

Bir Batı hareketi olarak minimalizm, 20. yüzyılın başlarında başladı. Bauhaus hareketinden etkilenen birçok mimar, binalarında minimalist tasarımlar kullanmaya başladı. Alman-Amerikan mimar Ludwig Mies Van der Rohe, minimalist hareketin öncülerinden biriydi. Mimari tasarıma “az çoktur” ifadesini ilk uygulayan kişi olarak kabul edilmektedir.

Yaratıcılığa daha az olan yaklaşımı hızla mimariden diğer alanlara geçti: iç ve endüstriyel tasarım, resim ve müzik. Ancak alan ne olursa olsun, temel bir minimalizm ilkesi aynı kaldı – alıcının dikkatini odaklamak ve genel zarafeti artırmak için bir özelliğin yalnızca temel kısmını bıraktı.

Dijital Tasarımda Minimalizmin Rolü

Ürünlere ne kadar çok unsur eklersek, ürünler o kadar karmaşık hale gelir. Minimalizm, dijital ürünlerdeki artan karmaşıklık eğilimine verilen doğal bir tepkidir. Minimalizm, yüksek bir sinyal-gürültü oranı oluşturmaya odaklanarak, web’de ve mobil uygulamalarda bilgi iletişiminin verimliliğini artırmaya yardımcı olur.

 

Jean-Jacques Rousseau 28 Haziran 1712 İsviçre Cenevir’de doğmuş ve 2 Temmuz 1778, Ermenonville’de ölmüştür. Eserleri ve romanları Fransız Devrimi’nin liderlerine ilham veren İsviçre doğumlu filozof, yazar ve siyaset teorisyen olarak bilinmektedir.

Rousseau, modern filozoflar arasında en az akademik olanıydı ve birçok yönden en etkili olanıydı. Onun düşüncesi Avrupa Aydınlanmasının (“Akıl Çağı”) sonunu işaret etmektedir. Siyasi ve etik düşünceyi yeni kanallara itmiştir. Onun reformları, önce müzikte, sonra diğer sanatlarda zevkte devrim yaratmıştır.

İnsanların yaşam tarzı üzerinde derin bir etkisi olmuş, ebeveynlere çocuklarına yeni bir ilgi göstermeyi ve onları farklı şekilde eğitmeyi öğretti; arkadaşlık ve sevgide kibar bir kısıtlama yerine duygu ifadesini ilerletmiştir. Dini dogmayı terk eden insanlar arasında dini duygu kültünü tanıttı. İnsanların gözlerini doğanın güzelliklerine açtı ve özgürlüğü neredeyse evrensel bir özlemin nesnesi haline getirmiştir.

Jean-Jacques Rousseau’nun Geliştirici Yılları

Rousseau’nun annesi doğum sırasında öldü ve ona doğduğu şehrin Sparta veya antik Roma kadar görkemli bir cumhuriyet olduğuna inanmayı öğreten babası tarafından büyütülmüştür. Rousseau kıdemli, kendi önemi konusunda eşit derecede şanlı bir imaja sahipti.

Bir saatçi olarak mütevazı istasyonunun yukarısında evlendikten sonra, üst sınıf iddialarının ona takmasına neden olduğu kılıcı sallayarak sivil yetkililerle başını belaya soktu ve ayrılmak zorunda kalmıştır. Daha sonra oğul Rousseau, annesinin ailesinde altı yıl boyunca kötü bir akraba olarak yaşadı. O da 16 yaşındayken Cenevre’den kaçıp bir maceracı ve bir Roma Katoliği’nin hayatını yaşayana kadar küçük düşürülmüştür.

Eğitimi o kadar ilerletti ki, okula hiç gitmemiş kekeme bir çırak olarak kapı eşiğine gelen çocuk bir filozof, bir akademisyen ve bir müzisyen olarak geliştirmiştir.

Jean-Jacques Rousseau’nun Son Zamanları

Rousseau’nun İngiltere’de kalışı artan zihinsel istikrarsızlıkla işaretlendi ve yanlışlıkla Hume’un kendisine karşı bir komplonun merkezinde olduğuna ikna oldu. Staffordshire’da, Diderot ve Alman yazar Friedrich Melchior, Baron von Grimm gibi figürlere yaptığı muamelede paranoyasının kanıtlarını da içeren otobiyografik eseri Confessions üzerinde çalıştığı Staffordshire’da on dört ay geçirdi. 1767’de Fransa’ya döndü ve sonra hayatının geri kalanının çoğunu otobiyografik metinler üzerinde çalışarak geçirdi, İtirafları tamamladı ve aynı zamanda Diyaloglar: Rousseau Yargıcı Jean-Jacques ve The Reveries of the Solitary Walker’ı besteledi. Polonya Hükümeti Üzerine Düşüncelerini de tamamladıbu dönemde. Daha sonraki yaşamında, botaniğe ve müziğe, opera bestecisi Christoph Gluck ile tanışıp yazıştıkça daha da geliştirdi. Rousseau 1778’de öldü. 1794’te Fransız devrimciler cesedini Paris’teki Panthéon’a transfer ettiler.

 

 

Kübizm  sanatı  1907 yılında Fransız sanatçı Georges Braque ve İspanyol sanatçı Pablo Picasso tarafından geliştirilmiştir. Söz konusu sanat akımı sanat eleştirmenlerinin gerçekleştirdiği çeşitli makaleler sonucunda kübizm adını almıştır. 1909 yılına gelindiğinde Albert Gleizes, Fernand LEger ve Jean Metzinger gibi pek çok ressam Kübizm sanatı kapsamında meydana getirdikleri eserler ile ön plana çıkmıştır. Sonra ki yıllarda ise Albert Gleizes, Fernans Leger ve Jean Metzinger gibi çeşitli ressamlar Kübizm formunda oluşturdukları bu eserleri Sonbahar Salonu’nda sergilemiş ve çok daha geniş bir kitleye hitap etmeye başlamıştır.

Paris’te 1908 yılında hazırlanıp sunulan sonbahar sergisinde jüri olan Fransız ressam Henri Matisse, kübik formlardan elde edilen evlerin resimlerini görmüş ve bu resimleri kübist olarak nitelendirmiştir. Söz konusu eserin bir alay konusu olarak adlandırıldığını da ifade etmektedir.

Kübe benzetmesi nedeni ile meydana gelen bu akım Fransız sanatçı Braque’nin L Estaque eserinde yer alan iç içe geçen küplere benzetilmektedir. Söz konusu benzetmeyi yapan Mattise, alay konusu haline gelse de Kübizm sanatının başlamasında ki en büyük aracı olarak bilinmektedir.

Kübizm Sanatı  Sınıflandırması

Analitik Kübizm

Analitik kübizm, 1908 yılında başlayan ve 1912 yılına kadar devam eden bir dönemi ifade etmektedir. Doğada ki özlerden esinlenerek meydana getrilen analitik kübizm, nesneleri görünenden çok daha öte de parçalayarak ve öze indirerek olağanüstü bir görünüm ile sunmaktadır. Analitik kübizmin temelinde mantık ve nesnellik bulunmaktadır. Doğada ki tüm nesneleri mantıksal bir çerçeveden bakarak yorumlayan ve onları parçalarını barındıran analitik kübizm, parçalanmış nesneleri kübik bir form kapsamında ele almaktadır. (Uçar, 2016).

Analitik kübizm, dönemin ilk yapıtlarını ortaya koymaktadır. Resimlerde kompozisyon dengesi sağlamak adına hazırlanan aşağıdaki resim analitik kübizm anlayışını ortaya koymaktadır.

Sentetik Kübizm

Sentetik kübizm, 1912 yılında başlayan ve 1914 yılına kadar kübizmi kapsayan döneme verilen isimdir. Analitik kübizmden koparak meydana gelen sentetik kübizm, Picasso ve Brauqe’nin eserlerinde yer alan çeşitli semboller ve görsel zenginlikle ile harmanlanmıştır. Görsel zenginliğe ulaşma arzusu içerisinde olan ve kum talaş gibi malzemelerin karıştırılması ile elde edilen yeni üslup sentetik kübizmdir.

 

 

 

İstanbul ne güzel bir kadındır. Annedir en başında, topraklarına gelen hiç kimseyi geri çevirmemiştir. Sahip çıkıp, alanlar yaratmıştır. Bir an da boğazın büyüsüne kapılıp gidebiliyor iken bir bakmışsınız tarihi alanlarında kendinizi buluyorsunuz. Güneşin doğuşuyla çalışkan bir kadın olan İstanbul, ay tepeye çıktığı anda kendini oryantal bir havaya sokup hareketleniyor.

    Bize tüm duyguları bir arada yaşatan bir kadın nasıl kokar? Bir şekilde birbirini tamamlayan, şahsına münhasır dediklerimizdendir.

    Bizlere tüm güzelliğini sergileyip, nefes almamıza izin veren tarihinde birçok aşk barındıran başka bir şehir yoktur. Zeus’tan tutun da Bizans’ın asalet simgeli mor ağaçları, uğrunda denizlerimizin kontrolünü aldığımız Ayasofya’sı, Hürrem Sultan’ı yaratan Topkapı Sarayı, birçok filme ve gizeme sahip olan Yerebatan Sarnıcı mesela. Unutmadan Kızkulesi’nin Galata Kulesi ile aşkına değinmeden de geçemeyeceğim.

    Bu kadar çok şey barındıran bir şehir sizce nasıl kokmalı? Bu soruyu sordum kendime, çevreme çoğu zamanda İstanbul’a. Ben cevabını verdim, ilk önce şöyle baharat ve şekerle harmanlanmış güzel güllü, bergamotlu bir koku sarsın etrafını, sahilde yürümeye başladığında sedir ağaçlarının vanilyanın kokusuyla sütüne bir bal karıştır; oturup içmeye başladığında miskle tamamla geceni.

    Bunun adına ‘Sacred Bosphorus’ de mesela, rengini boğazdan alsın, logosunu bahar bahçe çiçekleriyle taçlandırsın. Yaşam alanını sarsın sarmalasın.

    Sen İstanbul ol mesela, İstanbul gibi kok.

    Sevgiler.

                        I.ELİZABETH 1533-1603

      17 Kasım 1558’den ölene kadar süren bir hükümdarlık. Tarih kitaplarında; İrlanda’nın ve sembolik olarak Fransa’nın da kraliçesi olarak kabul ediliyor.Yaşamı boyunca hiç evlenmedi. Bu nedenle lakabı ‘bakire kraliçe’ydi. Tudor hanedanın üyesi olan kral ve kraliçenin beşinci ve sonuncu çocuklarıydı.

Elizabeth’in hayatının travması üç yaşındayken idam edilen annesiydi. Boynundan hiç çıkarmadığı kolyesinde; annesinin resmini taşıyordu. 7 Eylül 1533’de VIII. Henry’in kızı olarak Londra’da doğdu. Teninin beyazlığı yüzünden hayalet olarak adlandırılarak öldürülmek istense de annesi buna izin vermemişti.

Hayatındaki ikinci travması ise annesinin erkek çocuk dünyaya getirememesi ve zina yaptığı iddia edilerek idam edilmesi ile oldu. Böylelikle Elizabeth gayrimeşru bir çocuk olarak prenseslik unvanı elinden alındı. Başka bir anneden olma oğlu Thomas tahta çıktı, bu seferki yaşadığı darbe ise üvey abisiyle olan ensest ilişki suçlamasıyla oldu. Thomas idam edildi, Elizabeth ise mukaddes kitaba el basarak olmadığına beş kez yemin etti. Babası VIII. Henry prenseslik unvanını Elizabeth’e geri verdi.

Aynı zamanda yaşadığı dönemde kadın; toplumsal anlamda ikincil bir konuma sahipti. Ayrıca kız çocuklarının iyi bir eğitim almasına da pek önem verilmiyordu. Elizabeth buna karşı çıkarak, okumak için diretti. İngiltere’de aldığı eğitimler sayesinde on üç yaşına geldiğinde İngilizce dışında Latince, İtalyanca, Fransızca ve Yunanca okuyup yazabiliyordu.

Bu sırada küçük kardeşi tahta geçmişti. Kardeşi dokuz yaşında olduğundan vekil olarak kendisini seçmişlerdi ülkenin yönetimine. Kardeşi öldükten sonra Roma Katolik Kilisesinin ilkelerine tümüyle bağlı olan kız kardeşi Mary, İspanya prensi II. Felipe ile evlendi. Elizabeth çareyi İngiltere kral vekili ve Mary’nin kocası II. Felipe ile yakınlaşmakta buldu, bu şekilde sarayda ayrıcalıklarını yeniden kazandığı gibi II. Felipe’nin kraliçeden soğumasına da sebep oldu. Mary defalarca hamile kalsa da düşük yaptı ve krallığa bir veliaht veremedi. Kendisinden sonra tahta Protestan bir prenses geçmesi olasılığı, ölü doğan çocuklarının acısı, kocasının kendinden uzaklaşmasının verdiği üzüntü ile o dönemde İngiltere’nin Büyük Britanya dışında bulunan kolonisi Calais’in Fransızlar ile yapılan savaş sonucu kaybedilmesi Mary’i yatağa düşürdü ve ölümünü hızlandırdı.

Mary’nin yönetiminde bir çok Protestan’ın ruhlarının temizlenmesi ve kafir olduklarını düşündüğü için yakarak öldürdü. Halk bu gaddarlığı ve acımasızlığından kaynaklı ‘Bloody Mary’ ünvanını vermişler. Bloody Mary içeceğinin adı buradan gelmektedir.

Mary’nin kocası II. Felipe Elizabeth ile evlenmek istedi fakat Elizabeth’in çocukluk aşkı Robert Dudley‘e olan zaafı yüzünden evlilik gerçekleşmedi. Elizabeth ilk olarak kiliselerde mass ayininin uygulanmasını yasakladı, daha sonra kendini İngiltere kilisesinin yöneticisi seçtirdi ve ülkeyi yeniden Protestan döneme döndürdü. Bunun sonucu olarak birçok suikastla burun buruna geldi. Yakın koruması ve kraliyet muhafızları şefi Sir Francis Walsingham‘ın uyguladığı politikalar sayesinde bu suikastlerden kurtuldu. Katolik İskoçya‘ya karşı protestan lordları destekledi, verdiği desteğin deşifre olmasının ardından İskoçya ile savaşa girdi.Bu dönemde İskoçya’nın başında Elizabeth’in babası VIII. Henry‘nin kız kardeşi Margaret Tudor‘un küçük torunu Mary Stuart vardı.

Fransa’nın ölen kralının ardından Mary Stuart‘ın annesi Marie Guise‘in hanedanın başına geçmesinin ardından Fransa, İngiltere’yi işgal planlarına girişti. Fransa gibi büyük bir güçle savaşa girmenin hata olacağını düşünen Elizabeth baş danışmanı William Cecil‘i Fransızlar ile müzakere için İskoçya’ya gönderdi. Müzakerelerden sonuç ancak Sir Francis Walsingham’ın Marie Guise suikastının ardından alındı. Fransızlar işgal planlarından vazgeçerek İskoçya’yı terk ettiler ve Mary Stuart İskoç tahtından indirilerek kuleye kapatıldı, ardından burada planladığı suikast yüzünden vatan hainliği suçundan idam edildi. Böylece Elizabeth taht için alternatif bir Katolik Tudor kanını ortadan kaldırdı. Büyük rakiplerine karşı büyük müttefiklere ihtiyaç duysa da istemediği bir erkekle evlenmeyi reddetti ve bu yönde kendisine baskı yapan baş danışmanı William Cecil’in görevine son verdi ölümüne kadar bekar olması onun bekar kraliçe unvanının almasını sağladı.

Çoğu tarihçiye göre o Anglikan kilisesinin annesiydi. Din konusunda her zaman nötr bir siyaset izledi o zamana kadar ülke birçok dini görüşten dolayı çalkantılı bir dönem geçirmişti. Elizabeth çözümü hem Anglikanları hem de Katolikleri mutlu edecek yeni dini yasalarda aradı tabii ki bu girişim pek de başarılı sonuçlanmadı. 1588 yılında II. Felipe‘nin İngiltere seferinde Dönemin en büyük ve en güçlü deniz filosu olan İspanyol Armada’nın İngilizler tarafından yakılması Elizabeth’in isminin günümüze kadar unutulmadan gelmesini sağlamıştır.

Kraliçe 1603 yılında ülkeyi uzun yıllar tek başına yönettikten sonra öldü, ölüm döşeğinde elinde Robert Dudley’in kendisine yazmış olduğu mektubun bulunduğu rivayet edilir.

              AQUİTAİNE’Lİ ELEANOR 1122-1204

Dönemin en güçlü kadınlarından biridir. Akitanya Dükü X.William’ın kızı olduğundan aynı zamanda Akitanya Düşesi’dir. Poitiers’de doğmuş bir katoliktir. Fransa sahilinde olan Aquitaine Dükü’nün tek varisidir, babasının ölmesiyle 15 yaşında tahta geçmiştir.

VII. Louis ile evliliğine karar verilmiş ve böylelikle Fransa’nında Kraliçesi olmuştur. Eleanor Louis ile beraberken Aquitaine varlıklarını elinde tutuyordu. Kocasıyla beraber Haçlı seferlerinde büyük rol oynamıştır.

Haçlı seferlerinde birebir bir şekilde kendi ve nedimeleriyle ‘Altınçizmeli Leydi’ ünvanıyla savaşmıştır. Bu seferlerde Eleanor’u ve eşi Louis’i büyüleyen iki şehre sahip olmak istemişlerdir. Bunlardan biri Konstantinapolis ve bir diğeri Antakya’dır.

Konstantinapolis de yani İstanbul’da Blachernae Sarayında ikamet etmişlerdir. Bu sarayın mozaik ve altın kaplamalı hali adeta onları büyülüyordu.

II.Kuşak Haçlılarla beraber Antakya’ya geçiş sağladıktan sonra halk onları sevinç gösterileri ile karşılamıştır.

Son Haçlı seferinde olanlardan sonra Louis’ten anlaşmalı bir şekilde boşanmıştır. Boşanmanın üzerine Normandiya Dükü Henri ile nişanlanmıştır. 1154 yılında II.Henri olarak İngiltere tahtına çıkınca Eleanor bu sefer İngiltere Kraliçesi olmuştur.

Böylelikle Aquitaine varisi Fransa ve İngiltere Kraliçesi olarak tarihe adını özenle yazdırmıştır. İngiltere sarayında hem savaş hem de aşk sanatını dizayn edip eğitimler alıyordu.

Kraliçe Eleanor bulunduğu konum ve politik gücü sayesinde Fransa ve İngiltere arasında sürecek olan üç yüz yıllık güç kavgasını başlatmış olmuştur.

Ölümünün üzeriden sekiz asırdan fazla zaman geçmesine rağmen o İngiltere kraliçesi Eleanor ya da Fransa kraliçesi Eleanor yerine Avrupa tarih yazımının iktidar kuruluşu altında daraltıcı bir kavram olan Akitanyalı Eleanor deyimi üzerinden tanımlanmaya devam etmektedir.

Haçlı seferine de katılan ilk kraliçe ünvanını alarak Avrupa kültüründe tarihte adını başarıyla yazdırmıştır.

Teşekkürler.

BOUDİCCA M.S. 1 YY

    Boudicca ya da eski adıyla Boadicco.

M.S.61 yılında Romalıların Büyük Britanyadaki işgalci güçlere karşı isyan başlatan Kuzey Britanya’nın Norfolk bölgesinde yaşayan İceni kabilesinin kraliçesi.

Boudicca ismi Kelt dilinde ‘zafer’ anlamı taşımaktadır. 18 yaşında Kral Prasutagus ile evlenmiştir. Kelt kabilelerinin büyük çoğunluğu gibi göç etmeye zorlansalar da İceni’nin bağımsız kalmasının ve Roma’ya hizmet etmesi istenmiştir.

Boudicca’nın kocası varlıklı bir ön Romalı olan İceni Kralı Prasutagus ölünce imparatorluğa bağlı müvekkil krallıkların yaptığı gibi krallığını Roma’ya bırakması yerine kızlar, eşi ve Roma İmparatorluğuna ortaklaşa olarak bırakmıştır. Roma kanunlarına göre kadınlar varis olamadıklarından imparatorluk bu kararı reddetmiş ve tüm mülkleri haczettirmiştir. Krallık fethedilmiş varsayılarak imparatorluğa katılmıştır. Prasutagus dulu Boudicca halkın önünde kırbaçlanmış, kızlarına saldırılmıştır. İceni krallık kraliyet ailesinin büyük kısmını köle olarak satılmıştır.

Bu yaşananlardan sonra Roma valisi Suetanius İngilteredeki Roma ordusunun üçte ikisi ile Goller’e saldırı düzenlemeye karar verir bunu fırsat bilen Boudicca; İceni, Trinoventi, Cornov, Durotiges ve diğer kabilelerin liderleriyle bir araya geldi.

Toplantı sonunda Romalılara karşı ayaklanmaya ve onları topraklarından kovmaya karar verildi. Diğer Kelt kadınları gibi Boudicca da savaş teknikleri ve silah kullanımı konusunda bir savaşçı olarak eğitilmişti. Deneyimden yoksun olmasına karşı askeri zekası gelişmişti.

İlk zafer Comulodunum oldu. Brita’nın (Britanya) başkenti ve finans merkeziydi. Boudicca’nın zaferi yayıldıkça diğer köylerden ve kasabalardan gelen kuvvetler de isyan ordusuna katıldı. Boudicca  ve komutasındaki güçler kısa sürede başkent de dahil olmak üzere Roma Britan’ın en önemli üç şehrini   imha ettiler.

Suetonius ile son savaşında başarısızlığa uğrayıp burada hayatını kaybetti. Bilindiği kadarıyla 61 yaşında hayatını kaybetmiş oldu.

Ama arkasında sarsılmış bir Roma bırakmıştır. Bu isyan Roma İmparatorluğunun başkentine dek sarsmıştır. O dönem ardından Britanyalılara karşı saygılı ve adil davranmaya özen göstermişlerdir.

Bir kadının haklı isyanı.

Teşekkür.

Tarihin en güçlülerinden bir kraliçe. İskenderiye’de doğan prensesimiz aslen Yunan’lıdır. Babası öldüğünde ise daha on sekiz yaşında olan Kleopatra yönetimde kendinden sekiz yaş küçük kardeşine göre daha baskın bir figür haline gelmiştir. Bunun nedenlerinden biri ise babasının her yolculuğuna katılıp, devlet yönetimine hakimiyetinden kaynaklanır.

Pin It