Kategori

İlişkiler

Kategori

Gün boyu kendinizi zinde ve pozitif enerji yüklü hissetmeniz, zamanınızı verimli kullanmanız ve hayatı yakalamanız büyük ölçüde sabah rutininize bağlı olarak gelişiyor. Eğer saatinizin alarmını defalarca erteliyor, yataktan zar zor kalkıyorsanız, evden apar topar çıkıyor ve mutlaka bir şeyleri yapmayı unutuyorsanız, sabah rutininizi gözden geçirmeniz gerekiyor demektir.

İnsanoğlu sosyal bir varlık olduğu için birbirleri ile iletişim içinde olmak zorundadır ve bunu en iyi başaran toplumlar en köklü kültüre sahip olanlardır.Çağlar boyunca tiyatro toplumların kültür alt yapıları içinde en vazgeçilmez sosyal iletişim fenomeni olarak yerini korumaya almıştır.Bazen o karşımıza, bir kabile liderinin egemen olmak için yaptığı din ayini şeklinde çıkar.Antik çağlara gelindiğinde, mermer sütunlar arasında sahneleri olan devasa amfi tiyatrolar inşa ederler onun için. Bu sahneler; bazen savaş destanlarının, intikam hikayelerinin sergilendiği tragedyalarda gözyaşları ile ıslanır, bazen Olympos’un tanrılarının iktidar savaşları sırasında çakan şimşeklerle aydınlanır.Bir bakarsanız bağ bozumu şenlikleri sırasında bereket ve şükran konulu eğlenceli hikayelerin anlatıldığı bir halk seyirliğine mekan olur.Bazen mermer sütunlar arasında konuşan bir filozofun elinde, felsefi söylemlerini öğrencilerine aktarırken, aracılık ederken görürüz onu, orta çağın en karanlık dönemlerinde bile yok olmamıştır.Onca baskı, zulüm ve taassuba rağmen tiyatro ayakta kalmıştır.Kiliselerin kutsal sularda yüzen, tütsülenmiş duaları ile genç rahiplerce İncil’den bölümlerin tasvir edildiği canlandırmalarla yine de karşımıza çıkmıştır.Anadolu’nun bağrında Hacivat ve Karagöz ile gölge oyunu şeklinde, toplumun gece eğlencelerinin vazgeçilmezi olurken, Kavuklu ve Pişekar ile orta oyunlarında toplumun vicdanı olarak karşımıza çıkar.Tasavvufun iyilik, barış ve kucaklaşma felsefesini, bir neyin, bir kudümün mistik müziği eşliğinde raks eden Mevlevi semazenlerinin Tanrı’ya yakarış dansı ile gözler önüne serer.

Bir köpeğin varlığı hayatınızı güzelleştirir. Her sabah başucunuzdaki ıslak bir burun ve dikkatlice sizi seyreden bir çift göz ile karşılaşmak güne mutlu başlama sebebinizdir. Kapıdan çıkarken sizinle gelmek için yalvaran, eve geri döndüğünüzde büyük bir coşkuyla sizi karşılayan, üzgün olduğunuzda en sevdiği oyuncağı önünüze bırakıp sizi oyuna davet eden, cesur yüreğiyle sizi koruyan köpeğiniz en iyi dostunuz olur. Sonsuz sadakati ve sevgisiyle sizi sarıp sarmalar. Siz onun koruyucu meleğisinizdir; bütün dünyası sizin üzerinize kurulu olan, korktuğunda, acıktığında ya da mutlu olduğunda size sığınan bir ‘Can’a sahip olmanın ne demek olduğunu onlarla hayatı paylaşanlar anlayabilir…

İyimser olan, empati yapan, nazik davranan, duygusal zekaya inanan, oluruna bırakan biraz daha ileri gidelim, akışa teslim olan çoğunlukta mı? Tabii ki, hayır! Hele hayal kuran!.. Yok denecek kadar az… Çünkü bu yetiler pek çok kişi için hiç de gerekli olmayan şeyler kategorisinde. Kötümserlik, egoistlik, kabalık, her türlü olumsuz duyguda aşırılık, içimize işlemiş durumda. Bu şekilde ne kadar dibe gittiğimizin farkında bile değiliz. Böyle davrananlar, bu sayılan az da olsa iyiye inananlar kadar şikayet ediyor bu durumdan, kendilerini bilmeden hatta neredeyse hiç fark etmeden!… Çoğu kişi ise; bu durumdan hiç mi hiç rahatsız değil. Öyle ki; bu davranışlarını adeta otomatikleştirmişler. Bir anda kızıyor, sinirleniyor, kırıyor döküyor ve sonra hiç umursamıyorlar. Herkes kendine Müslüman, eskilerin deyimiyle… Sonuçta mutsuzlar çoğunlukta.

Kimi zaman hayatın zor ve karmaşık olduğunu düşünürsünüz. Yeterince mutlu olamadığınızdan ya da bir şeylerin ters gittiğinden yakınırsınız. Sanki evrendeki her şey sizi sabote etmek için birbiriyle yarışıyordur!

Oysa aslında hayat sandığınız gibi değildir. Başınıza gelen her durum sizin seçimleriniz sonucunda tezahür eder. Hayatınızın itici gücü, enerjinizi ve dikkatinizi neye verdiğinizle doğru oranlıdır. Odaklandığınız yer her ne olursa olsun, bilinçli ya da bilinç dışı olarak enerjiniz o yöne doğru akar.

‘’İnsanı, insana, insanla, insanca anlatma sanatıdır.’’  William Shakespeare; tiyatroyu bu şekilde tarif etmiştir.

Tiyatronun hem objesi hem de süjesi insan olunca, insanın tarih sahnesine ilk çıkışından günümüze kadar onunla bu bağı ne zaman kurduğunu ve bunu neden ve nasıl yaptığına da kısaca göz atmamız gerekir diye düşünüyorum.

Bir kız çocuğunu büyütürken, ona sevgi ve şefkat vermek, ilgi göstermek kadar kendini güvende hissetmesini de sağlamak gerek. Çünkü bir gün bir yetişkin olduğunda, kendi ayaklarının üzerinde durabilmeli.

Kendi değerinin farkında olmalı ki, onu hiçe sayan biri yüzünden geceleri gözyaşları yastığını ıslatmamalı. Bir duruşu olmalı, küçük bir rüzgarda sarsılmamalı. Ona söylenen kırıcı sözlere kulak asmamalı. Biri çıkıp da kıvırcık saçlarını, bitişik gözlerini ya da üç beş kilo fazlasını eleştirmeye kalktığında gülüp geçmeli. Kendine, aklına, yeteneklerine ve var oluşuna inancı tam olmalı…

SEVDİĞİNİZ KİŞİ SİZE Mİ AŞIK KENDİNE Mİ?

Kapıyı hızla açıp toplantı odasına daldı Engin, en geç o gelmişti. Toplantı tam bir saat onun yüzünden gecikmişti. Ortağı yine geç kaldın diyerek Engin’e saati gösterdi. Engin öfkelenerek, burada en iyi fikirler benden çıkıyor ve bu iş yeri benim sayemde kar ediyor. Gerekirse bir saat değil daha bekleseniz de değer bence diyerek yerine oturdu. Hazırladığı reklam senaryosunun sunumunu yaptı, gerçekten güzel olmuştu, asistanlarından biri eksik bulduğu bir noktayı söylemek istedi, ona göre reklamda kullandığı müzik insanlara itici ya da kafa karıştırıcı gelebilirdi, çünkü üründen çok müzik dikkat çekiyordu. Engin yüzünde alaycı bir gülümsemeyle asistanın müzik konusundaki deneyimine rağmen onu aşağılayacak bir sürü şeyle birlikte son olarak düşüncelerini kendisine saklamasını söyleyip toplantıyı bitirdi. Akşam eve gittiğinde eşi karşıladı. Eşi de çalışıyordu, avukatlık yapıyordu. Gün içinde yaşadığı bir problemi anlatmaya başlamışken eşinin sözünü yarıda kesip onu çok duygusal ve zayıf olmakla suçladı. Hukuk hakkında ondan daha çok şey biliyormuş gibi davranmaya başladı, kendisi bu mesleği yapmış olsaydı ne kadar ünlü olacağından ve kazanamayacağı hiçbir dava olamayacağından bahsetti. Eşinin yaptığını söylediği hiçbir şeyi beğenmez ve sürekli eleştirirdi. Eşini yine bu şekilde susturduktan sonra, o günkü başarılarından, çevresindeki insanların ona ne kadar hayran olduğundan bahsetti, eşinin yüzünde beliren hayranlık onu oldukça iyi hissettirmişti. Akşam yemeğinde eşi, eski ortağının bu yıl aldığı ödülden bahsetmeye başladığında ise Engin’in ağzından öfke dolu sözler döküldü, çok sinirlenmişti. Aslında onun kendi fikirlerini çaldığını, hile yaparak o ödülü aldığını ve onun gerçekte başarısız biri olduğunu söyleyip odasına geçti. Eski ortağının aldığı ödül onu çok sinirlendirmişti. Bu konuda en üstün oydu, kim bilir ne hilelerle o ödülü aldığını düşünerek iki uyku hapı aldı ve uykuya daldı.

Narsistik kişilik bozukluğu olan kişiler fiziksel ve ruhsal yönden kendilerini aşırı beğenen ve üstün gören, sürekli olarak diğer insanların beğeni, ilgi ve onayını bekleyen, her zaman her yerde özel ilgi hak ettiğine inanan ve bu beklentide olan kişilerdir. Peki karşımızdaki kişi size mi yoksa kendine mi aşık olduğunu nasıl anlayacağız? İşte en belirgin yedi özellik:

Pin It